Yıllardır köylerden şehirlere süre gelen göç son bulmuyor. Bu sorun çözülüp, köyler birer üretim merkezi olabilecekken, bir bir tüm yurtta köyler boşaldı. Bu sürecin başlangıç yılları 1960’lara dayanmaktadır. Sorunun bugünlere kadar gelmesinin sebeplerinden biride Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda gibi AB ülkelerine başlayan göçlerdir. Bu göç hareketi bir iş göçü olarak değerlendirilmelidir. Köylerde yaşayan insanlarımız yaşadıkları bölgede çeşitli işlerde çalışırken, bu iş gücü göçü nedeniyle Avrupa’ya gidip çalışarak ardından ülkesine dönüp hayalleri ve ihtiyacı olan evi, otomobili ve traktörü elde edebileceklerine inandılar. Bu nedenle de yıllarını gurbette, ülkelerine hasret kalarak geçirdiler.
Yurtdışına ilk gidenler köylerine, vatanlarına yatırım yaptılar. Birinci kuşak Avrupa’da ki sanayi tesislerini örnek alarak şehirlerinde fabrikalar kurulması için adımlar attılar. Bu fabrikalara ortak oldular. Çoğu fabrika kurucuları, fabrikayı hemen bitireceklerini söyleyerek ortak olmak isteyenlerden birikimlerinin tümünü istemiş, fakat fabrika inşa edilip üretime geçmemiştir. Yurtdışında çalışıp parasını biriktiren köylünün hayali olan, kendi ülkelerinde ortağı olduğu fabrikalarda çalışma fikri maalesef çoğu zaman gerçekleşmedi. Çoğu tesis kağıt üzerinde kaldı. Burada birikimlerini kaybedenler olduğu gibi, hiç bitmeyen fabrikalar da oldu. Aldatıldığını hissedenler artık birikimlerini yurda getirmeyip, yaşadıkları yerlerde konut alıp, iş yeri açmaya kullandılar. Bu nedenle Türkiye’ye döviz akışı tersine döndü. Hatta önceki yıllarda memleketlerinde edindikleri mülklerini de satarak Avrupa’da yatırım yapmaya başladılar.
Türkiye’den Avrupa’ya gidenler 1980’li yıllarda fark ettiler ki köylerde tarım dışı gelir elde etmek zor. Birde yetişen çocuklar okul için şehirlere gelmek zorunda bırakılınca köyden kente göç hareketi hızlandı. İmkanı olanlar şehir merkezlerinde, dar gelirliler gecekondu mahallelerinde yer bulabildiler.
Avrupa’ya ilk gidenler köylerine döndüklerinde baktılar ki doğup büyüdükleri köylerde ilerleme yok. Asfalt her sokakta yok, yurtdışında evlerde ısıtmada kullanılan sobalar yok, orada doğalgaz gibi temiz bir enerji kullanılıyor. İmkanları yetenlerin köydeki sobalı evlerini bırakıp kaloriferli evlerle tanışmalarının etkisiyle köylerini terk etmeleri de hızlandı. İnsanlarımız haksızda değil sonuçta rahat bir yaşam onlarında hakkı.
yıl oldu 2024 fakat çoğu köyümüz doğalgaz hizmeti alamıyor. Hizmet alamamalarının birinci sebebi yılların getirdiği sorunlar. Kanalizasyon tamamlanmış değil, alt yapı sorunlu ve eksik, arıtma deseniz o da yok. Köyde yaşayan biri evine mutfak tüpü alsa 845 lira. Köylerde düzenli gelir yok, çiftçi harmandan harmana para yüzü görüyor. Günlük çay kahve harçlığı bile cebinde olmayanlar, ay sonu bir maaşlı işe girerek yaşamlarını şehirlerde kurmayı yeğliyorlar. Artık bu insanlar köye dönmeyi düşünemiyor. Ayrıca köylerde yaşayanlar uzun yıllar doktor kontrolü, sağlık ocağı gibi sağlık alanındaki hizmetlerden de mahrum yaşadılar. Şimdilerde bu sorun hala çözülmüş değil. Bazı köylere belki haftada bir gün doktor geliyor.
Köylerde yaşam bitiyor. Bununla ilgili olarak tarım ve üretim de bitiyor. Kuraklık son yıllarda çiftçiliği olumsuz etkilemesine rağmen altmış yaşın üzerindeki insanlarımız tarımdan topraktan vazgeçmiyor. Onlar bu toprağın üretim gücü olarak üretmeye devam ediyorlar. Artık köylerde yaşam kalitesini artıracak önemli kararlar alınmalı. 20. yüzyılda yaşıyorken doğalgaz köylerdeki evlere ulaştırılmalı. Tarımdan gelir elde edenlerin sigorta primlerinin belli bir oranı ürettiği ürün miktarı değerlendirilerek desteklenmelidir. Yol, ulaşım sorunları çözülmelidir.
Köylerde yaşayanlar aslında kendilerinin şanslı olduklarını bilirler. Şehirlerdeki hava kirliliği köylerde yok. Temiz hava, yeşil bir doğa, temiz taze gıda, yetiştirilen her ürünü dalından toplayıp sofraya koymak, bunlar şehirlerde mümkün değil. Günübirlik temiz hava almak için köylere yeniden ilgi duyanlarda var. Fakat herhangi bir üretim yapıp katkı sağlamıyorlar. Bunun yerine yazlık gibi huzurlu ve sakin hayatı deneyimleyip şehirlere geri dönüyorlar.
Baharın gelişini, toprağın uyanışını en güzel köylerde görebiliriz. İğde kokusunu, kırmızı gelincik çiçeklerini, papatyaların güzelliğini, kırlarda kekik kokularını yine köylerimizde görebiliriz, koklayabiliriz. Gelin köylerimizi yeniden inşa edelim. Yüzyıllardır süre gelen kültürümüzü yaşatalım, topraklarımızı ekip biçelim. Dünyada yeniden kendi kendine yetebilen bir ülke olalım. Atalarımızın bize emanet ettiği bu cennet vatanı dağımızı, tepemizi, sularımızı, doğamızı koruyalım. Köylerimizi unutmayalım.
AHMET AKBAY