Ana Sayfa Genel, Gündem, Kültür 28 Eylül 2025 283 Görüntüleme

Ahmet Akbay Yazdı ”Osmanlı Sarayından Sürgüne, Sürgünden Ata Yurduna: H. Tahsin Paşa”

H. Tahsin Paşa’nın Hikâyesi

H. Tahsin Paşa, Osmanlı sarayında bulunduğu görev gereği sır saklamayı başarmış ender devlet adamlarından biriydi. Onun asıl hikâyesi, II. Abdülhamid ile birlikte Yıldız Sarayı’ndan sürgün edilmesiyle tam anlamıyla bir sır perdesine büründü. Bu sır, yakın zamana kadar araştırılmamış ve Osmanlı sarayından ayrıldıktan sonraki yaşamına dair pek fazla bilgi gün yüzüne çıkarılmamış olmasından da kaynaklanıyordu. Oysa o, dürüst bir Türkmen olarak Anadolu’nun bir köyünden İstanbul’a gidip oradan tekrar memleketine dönüş yapan, dürüstlüğünden ödün vermeden yaşamayı başaran bir şahsiyetti.

İstanbul’a Gidişi

Hasan Tahsin Paşa, on üç yaşında Bekilli’de sıradan bir çocuk gibi yaşarken, zekâsı ve yeteneği Ali Paşa tarafından fark edildi. Ali Paşa’nın elinden tutup onu daha çocuk yaşta İstanbul’a götürmesi hayatının dönüm noktası oldu. İstanbul’a varır varmaz Sadaret Mektubi Kalemine girerek devlet kademelerindeki ilk görevine başladı. Bu küçük adım, ileride Osmanlı sarayında Mabeyn Başkâtibi olacak ve yüksek makamlara yükselecek uzun yolculuğunun ilk basamağıydı.

20 Ekim 1873’te maaşı 150 kuruş olarak başlayan görevinde kısa sürede 300 kuruşa yükseltildi. Bürokratik basamakları sabır ve çalışkanlığıyla birer birer çıkan Tahsin Bey, ilerleyen yıllarda başarılı bir bürokrat olarak anılacaktı.

Dahiliye Nezareti Mektubi Kaleminde görev aldıktan sonra, 7 Temmuz 1888’de Bahriye Nezareti mektupçuluğuna atandı. Yetenek, liyakat ve dürüstlüğü sayesinde II. Abdülhamid’in dikkatini çekti. Nitekim 26 Kasım 1894’te henüz otuz beş yaşındayken, Yıldız Sarayı’na Mabeyn Başkâtibi olarak tayin edildi.

Yaklaşık 14 yıl boyunca, 4 Ağustos 1908’e kadar bu önemli görevini sürdürdü. II. Meşrutiyet’in ilanı sonrasında ise padişah ile birlikte saraydan ayrılmak ve sürgün edilmek durumunda kaldı.

Memlekete Dönüş

Sürgün yıllarından sonra İstanbul’dan ayrılan Tahsin Paşa, 1909’de ailesiyle birlikte Denizli’nin Bekilli ilçesine dönmeyi tercih etti. Ata yurduna geri dönüşü, hayatının en sade ama en anlamlı dönemlerinden birini başlatacaktı.

Hakkında farklı anlatımlar olsa da, köye dönüşünün büyük bir sır gibi gizli kalmasının sebebi İstanbul’daki görevlerinden sonra yaşamına dair araştırmaların yapılmamış olmasıydı. Ancak bilinen odur ki Tahsin Paşa, İstanbul’dan yoksul ayrılmamıştı. Tutumlu bir kişiliğe sahipti ve maaşlarını biriktirerek hatırı sayılır miktarda altın lira ile köyüne dönmüştü. Dönüşünün ardından bir ev satın alıp ailesiyle birlikte oraya yerleşti.

Köy yaşamı ona ikinci bir kapı açmıştı. Hem köylülerine kavuşmuş, hem de saray geçmişini arka planda bırakarak mütevazı bir hayat sürmeye başlamıştı. İstanbul’dan beraberinde getirdiği gramofon, köylüler için büyük bir merak konusuydu. O dönem gramofonun ne olduğu bilinmediğinden, akşamları köylüler evine toplanır, taş plaklardan müzik dinlerlerdi. Özellikle kadın misafirlerin bu davetlerde gramofon dinlemekten büyük keyif aldıkları hâlâ hafızalarda yerini korur.

Toprak Sahibi Bir Paşa

Bekilli’de geçen yıllar içinde Tahsin Paşa, köylülerle daha da kaynaştı. Bir paşadan ziyade köylü gibi yaşamayı tercih etti. Köyde kim tarla, bağ ya da bahçesini satmak isterse, ilk kapısını çaldığı kişi Hasan Tahsin Paşa oldu. Zamanla köyün yarısına sahip olacak kadar büyük bir toprak sahibi haline geldi. Bugün bile “Tahsin Tarlası” olarak bilinen yerler vardır.

Onun evinde  porselen  seramik tabaklarda yemek yenildiği, çatal ve kaşık gibi o dönem köyde nadir bulunan mutfak eşyalarının bulunduğu anlatılır. Yoksulluk zamanlarında çoğu köylü yemeklerini toprak kaplarda pişirip bakır tabaklarda ikram ederken, Tahsin Paşa’nın evinde kullanılan eşyalar köylüler için hayranlık uyandırıcıydı.

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte kâğıt paranın tedavüle girmesi, köydeki bazı alışverişleri değiştirdi. Tahsin Paşa’nın altın karşılığı satın aldığı bazı araziler zamanla köylüler tarafından geri alındı, kimileri de rehin edilen yerlerin bedelini ödeyemedikleri için ellerinden çıkardı.

Mütevazı ve Yardımsever

Köydeki yaşamı boyunca mütevazı tavrını koruyan H. Tahsin Paşa, fakir gençlerin düğün masraflarını karşılayarak onların yuva kurmasına yardımcı oldu. Sarayda yetişmiş çocuklarıyla birlikte köy hayatına uyum sağlamaya çalıştı. Ancak bu kolay olmadı; özellikle kızları için. Sarayda at sefası yaparken yanlarında seyisleri bulunan kızları, köyde at bakımını bilmezlerdi. Bir gün atlarını sulamak istediklerinde kuyu başında kovalarla su çeker, ahıra dökerler ama suyun boşa aktığını görmezler. Oradan geçen bir köylü, durumu şu dörtlükle dile getirir:

“Biri Didar, biri Nigar,
Biri çeker, biri döker,
Ahırın deliğini kim tıkar,
Dökülen su boşa gider.”

Bu nükteli uyarı sayesinde kızlar hatalarını anlar, ahırın giderini kapatır ve atlarını sulayarak evin yolunu tutarlar.

Bu arada H. Tahsin Paşa’nın iki kızı vardır. Bunlardan birinin adı Nigar, diğerinin adı ise Didar’dır. Ayrıca, İstanbul’daki saray yıllarında tıp eğitimini yarıda bırakıp ailesiyle birlikte köye dönen oğlu Mehmet Fuat Efendi’nin varlığından bugüne kadar hiç söz edilmemiş olması da ilginçtir.

Son Yılları ve Sırrı

Tahsin Paşa, zaman zaman Bekilli’de ve Türkmen nüfusunun yoğun olduğu Çalkebir köyünde gönüllü imamlık yaparak halka hizmet etmeye devam etti. Mütevazı yaşamını ömrünün sonuna kadar sürdürdü.

Onun mezar yeri bugün hâlâ kesin olarak bilinmemektedir. İstanbul Eyüp Sultan Mezarlığı’nda olduğuna dair söylentiler olsa da, asıl mezarının Anadolu’da, bir köyün bağrında huzur içinde yattığı gerçektir.

Araştırmacı – Ahmet AKBAY

 

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Hazır Site by Uzman Tescil