Mezar taşlarının sırrının açığa çıkması halinde, bölgenin geçmişine dair önemli bilgiler gün yüzüne çıkacaktır.
Kültürel mirasın korunması durumunda, gelecek kuşaklar geçmiş yıllara dair bilgi ve birikimi muhafaza edebilecektir. Mezarlar her ne kadar ahiret yurdu olarak bilinse de, Türkler yüzyıllardır öz benliğini ve kültürel kimliğini ebedi yurduna mezar taşları ve tamgalar aracılığıyla aktarmıştır. Bu tamgalar, kültürümüzün zenginliğini ve derinliğini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Tarihi yüzlerce yıl öncesine dayanan bu mezarlıkta bugüne dek herhangi bir akademik çalışma yapılmamıştır. Türklerde tamgalar; boyları, sülaleleri ve sosyal yapıları tanımlayan soyut kimliklerdir. Denizli/Çalkebir’de yer alan tarihi Türkmen anıt mezarlığında bulunan şahideler, geçmişin izlerini günümüze taşımaktadır. Tarihi kayıtlarda, 1104-1106 yıllarında bölgede Türkmen nüfusunun varlığı bilinmektedir. Ziyaretimiz sırasında, Göktürkçe yazılmış tamgalı ahşap mezar şahidelerine sıkça rastlamak mümkündür. Biçenek, Kargın, Avşar ve Bayat boylarına ait tamgalar, köyün tarihî geçmişini gözler önüne sermektedir.
İskitlerden günümüze kadar süren yaşam izleri, bölgenin diğer semtlerinde de Türkmen varlığını kalıntılarla ortaya koymaktadır. Çalkebir Türkmen mezarlığı, Selçuklu öncesi bir döneme işaret etmektedir. Mezarlıktaki Göktürk tamgaları, M.S. 7–9. yüzyıllar arasına tarihlendirilebilir. Türk coğrafyasının birçok farklı bölgesinde rastlanan “kaz ayağı” damgası, burada da bir şahide üzerinde açıkça görülmektedir.
Farklı semboller, köyün tarihî zenginliğine işaret etmektedir. Mezarlıkta bulunan bazı mezar taşlarında farklı semboller yer almaktadır. Bu taşlardan birinde, Göktürk alfabesiyle yazılmış önemli bir şahide, Türk boylarının tamgalarını gösteren güçlü bir kanıttır.
Horasan’dan gelen Biçenek ve Bayat boyu Türkmenlerinin bu tamgaları kullandıkları söylenebilir. Tarihi mezarlık, 13 yüzyıla yakın bir anıt mezar olup, Selçuklu öncesi yerleşim izlerini barındıran balbal tarzı şahideler içermektedir.
Bölgedeki tarihi cami ise Selçuklu döneminden kalma mimari özellikleriyle dikkat çekmekte olup hâlâ sağlam şekilde korunmaktadır. Yine Baklan Ovası’nda yer alan Çalkebir Höyüğü, Tunç Çağı’na tarihlendirilmektedir.
Göktürk alfabesinin temelini oluşturan bu tamgalardan bazıları, mezarlığı ziyaret edenler tarafından görülebilir.




Tamgalar, Türk kültür ve uygarlığının değerli hazinelerindendir. Türk boyları, yaşadıkları bölgelerde bu sembolleri mezar taşlarına, ev kapılarına ve ibadethanelerine ustalıkla işlemişlerdir. İnanç sistemimizin bir parçası olan tamgalar, zamanla farklı işlevler kazanarak günümüze ulaşmıştır. Mezar taşlarını korumak ve bu taşların önemini gelecek kuşaklara anlatmak bir görevdir. Bu şahideler yalnızca taş veya ahşap değil; bir toplumun kültürünü ölümsüzleştiren sembollerdir.
Anıtlaşmış Çalkebir Oğuz Türkmen Mezarlığı, insan eliyle işlenmiş taş ve ahşap şahidelerdeki tamgalarla geçmişten günümüze ışık tutan sembolleri barındırmaktadır. Harezmi’nin “sayıların açıları”na dayalı sembolü de bu şahidelerde görülmekte olup, bu motif aynı zamanda Türkmen kilimlerinde “saç bağı” deseni olarak karşımıza çıkmaktadır.




Denizli de yer alan köyün ilk adı, İskit dilinde “Çal” (taşlık yüksek yer) anlamına gelir. Köyün sonraki eski adı Çalkebir olarakta söylenir. Anadolu’daki bazı Türkmen mezarlarında yer alan ahşap şahidelerdeki tamgalar; Harezmi’nin sayı sembolleriyle, “Cennet’in sekiz kapısı”nı ve üç elementi simgeleyen çizgilerle iç içe geçmiş hâlde görülebilir. Bu mezarlıkta yontusuz taş balballar, Altaylardan Anadolu’ya göç eden Türk boylarının izlerini taşımaktadır.
Ayrıca “ bazı kelimeler de İskitçe “Kars” (karlı yer) isminin kökü de İskitçedir. Çinlilerin İskitler için kullandığı “Sai-Wang ” ifadesi, İskitlerin Çin kaynaklarında da yer aldığını göstermektedir.
Tarihi ata mezarlıkları korunmalı ve geçmişin izleri, geleceğe aktarılmalıdır.

